4 Eylül 2010 Cumartesi

bring back


Eğer birisi seni kendine götürdüyse
Yalnızlığın seni kendine getirir

24 Ağustos 2010 Salı

klimt




klimt deyince aklınıza bu gelmiyor di mi. altın yaldızlı muhteşem tabloları, bilinçaltından fırlamış desenleri, yumuşak bakışlı güzel kadınları geliyordur eminim. ama klimt böyle bir dönem yaşadı, en güzel yapıtlarını verdiği uzun bir dönem. üzerinde çuval bezinden yapılmış bir tek parça entari, onunla yattığı, kalktığı, tuvalete gittiği, resim yaptığı. ne giyeceğini, ne yiyeceğini, nerede yatacağını, o gün ne yapacağını düşünmeyen bir adam. resimle uyanip, resimle uyuyan.

bakışlarında, duruşunda, fotoğrafın her yerinde her şey ortada. fazla bile yazdım.

ahkamlar - 1

- Wittgenstein "aklın sahibi yoktur" derdi. Bu bağlamda ona göre fikrin de sahibi yoktu. Muhteşem dehasıyla o başka bir şey kastediyordu ama biz onu haklı çıkarmak için interneti icat ettik. Artık kitap yazmak, basmak falan anlamsızlaşıyor. "Ben bunu dedim" "Bunu ben dedim" : Bu laflar da zamanla yok olur gider. Sayımız arttıkça, iletişimimiz arttıkça gördük ki herkes herşeyi düşünüyor. Kimse çok da özgün değil.

- Doğunun aydınlanması tüm hazları bastırmaya dayalı. Batınınki ise onların hepsini birden doyuracak kadar para sahibi olmaya. Doğulu bilge batılı zenginin parasıyla şişmiş egosu olduğunu ve batağa doğru yokuş aşağı gittiğini söylüyor, batılı zengin ise doğulu bilgenin bunları elde edemeyeceğini zaten bildiği için çok zeki bir ayakoyunu ile tüm hazlarını bastırdığını. Hazların hepsini bastırmak, veya hepsini doyurmak delirir gibi. Seçim bunlar bebeğim, neden üzüyorsun kendini. O arada bir yerde de sen varsın işte, imkanın kadar batılı, imkansızlıklarına giydirdiğin hikayeler kadar doğulu.

- Tanpınar'ın bir lafı var "şark oturup beklemenin yeridir, yeterince beklerseniz herşey ayağınıza gelir" diye. Ben bu lafı çok anlayamıyorum artık çünkü biz bu zamanlarda ne tam şarkız ne de garp. Bazen koşuyorsun, uğraşıyorsun olmuyor, bazen duruyorsun, bekliyorsun gelmiyor. Bazen ikisi birden oluveriyor. Tatlı bir çarkıfelek var burada. Buna kaos deyip kirletmek istemedim. Çünkü şans en sevdiğim sözcüklerden biri bebeğim. Bilmediğimiz, bilemeyeceğimiz şeylere verdiğimiz isimleri ben çok severim.

- Psikanalizin kaç ucu var bilmiyorum ama uçların hepsi gerçekten boklu. Sakın ha bir yerinden tutmaya çalışmayın, kesinlikle tutmaya çalışmadan devam etmeli ona. Evet, ben bir terapi savunucusuyum artık. Terapi süreci her değişim süreci gibi direksiyonsuz frensiz yokuşaşağı gitmeye benziyor. Bazen korkunç bir belirsizlik, bazen ondan alınan büyük haz, bazen dehşet. İstersen arabadan atlayabilirsin ama yanlış yerde atlarsan her yerin kırılabilir, ölebilirsin. Yokuşun bittiği yere kadar gitmek zorundasın. Sonunda dümdüz bir beton duvar da olabilir. "Kay" diyordu Tyler Durden'ın pengueni Fight Club'ta. Evet, bu hep böyledir, değişmek, gelişmek, aşmak mı istiyorsun. Kay bebeğim.

- "Belirsizliğe tahammül etme gücü" Ne büyülü laf. Batman Begins'te Liam Neeson, Christian Bale'e diyordu "ben sana anlayip çözmeyi değil, göğüs germeyi öğretiyorum" diye. Anlayip çözmek durmayı çağrıştıran birşeydir. Elbette rahatlamak istersin kayarken, düşerken ve anlayip çözme yanılsaması seni serinletir. Ama geçer gider, geride yine elinde göğsün kalır. Ger onu, esse de yağsa da. Zaman geçer. "Yaz geçer, yine gelir. Yaz geçer, iyi gelir sözcükler" Murathan Mungan demişti, iyi der o da.

- İnsanları küçümsemeye yönelik zavallı egoma bir tokat da Hülya Avşar'dan. Okan'ın programına çıktı ve hatırladığım kadarıyla Okan sohbeti şöyle bir yere getirdi "Neden bu şekilde, bu kadar karışık, bu kadar hareketli, evlenmeli, boşanmalı, aldatmalı, aldatılmalı bir hayatın oldu?"
Yanıt o kadar zarif ve güzel ki:

"Özgürlüğümü kısıtlayacak gücü kendimde bulamadım." Bu lafın ardından aklıma ıstavroz çıkaran bir kraliçe geliyor.

16 Ocak 2009 Cuma

kaçkaça

Sakla kendini bak yine geliyorlar
Senin tanıdıkların bunlar senin hayatından kan emenler
Seni sevenler amansızca severken gününü emenler
Bir gün, yalnızca bir gün der geçersin her kaybettiğin cumartesiye
Pazartesiye salıya çarşambaya ve perşembeye
Hep bir günden ne olacak ki der geçersin
Bir gün bir gün birikir insanın pişmanlıkları yaşamadıkları öğren artık!
Öğren artık desem vursam kafanı koparsam sen yine uyanacaksın
Yüzünü yıkayacak aynaya bakacaksın
Kim varsa yanında kim öldürüyorsa seni ona günaydın diyeceksin
Kim emiyorsa en güzel sabahlarını öğlenlerini onlara içtima vereceksin
Akşamı senin sanıp en güzel yanılgıların ışıklarını seyre dalacaksın dal!
Ne istenir ki senden değiştirme bu hayatını sen busun ellerin bu gözlerin bu dünyan bu
Ağladın yanına geldiler bağırdın sırtını sevdiler acıdın yarandan kan emdiler
Hep yardım aldın anlamadığın bilmediğin çözemediğin halde hep ete koştun söze koştun koş!
Senden yeter demeni beklemiyorum ki sen asla bunu diyemezsin sana dedirtseler de diyemezsin hem desen de ne olacak ki yine sensin baştan aşağı sensin ama bir çaren daha var daha söylemedim sana
Daha söylemedim kendime, bildiklerime, tenden kusmuşlara, sözden bıkmışlara daha söylemedim
Anahtarım var elimde kapı dibinde bekleyenler gördüm açmadım kapılarını eşiklerde ölsünler kurusunlar!
Elimi uzatmadım çatı saçaklarına asılmışlara boynundaki ilmiği çıkarmadım ama taburelerine de tekme atmadım onlara böyle bile yardım etmem kendilerinin ayakları kendilerinin boyunları

İşte burada dur sen sana en önemli dünya bu işte sana en önemli rüya bu
Al tabureni altına geçir boynuna ilmiği aç ışığını odanın ampulü görüyor musun?
Bırak açık kalsın ve seni bulsun o kanını emenler ömrünü sevenler bildiklerin gördüklerin
İlk kim görürse seni odanın ortasında yağlı boynun ve akmış gözlerinle
O seni gerçekten sevendir ilk onu at listeden biiiiir!
Onun sende bildiklerini senin onda bildiklerini at ikiiiiii!
İlk göbek bağını kestiklerini memelerini verdiklerini ruhunu törpüleyenleri at üüüüüüç!

Bir işin daha kaldı bitti herşey rahat ol ampul açık kalsın ama ilmiği çıkar hemen çıkar
İn tabureden
Vur tekmeyi
Öldün sen!!
Artık özgürsün

Git şimdi bir şnorkel tak dal seyre balıkları.